DEPREM SEBEBİYLE YIKILAN BİNALARDA MÜTEAHHİDİN CEZAİ SORUMLULUĞU

deprem.jpg

Deprem toplum hayatını derinden etkileyen doğal afetlerden biridir. Doğal afet olmasına karşın neticesinde meydana gelen yıkımlardan belirli kişi ve kurumların kusurları oranında sorumluluğu doğacaktır. Deprem sebebiyle yıkılan binalardan sorumlu olacak kişilerden biri de yürürlükteki kurallara uygun inşaat yaptırmak bakımından sorumlu olan müteahhitlerdir. Müteahhitler, binaların güvenliği ve dayanıklılığına ilişkin tüm teknik ve yasal gereklilikleri yerine getirmekle yükümlüdür. Aynı zamanda müteahhitler yaptığı inşaat işinin tüm yetki ve sorumlulukları kendisinde olduğundan deprem sebebiyle oluşan hasar ve yıkımlarda da ilk sorumlu olacak kişilerdir .Müteahhit çalışanı seçerken, talimat verirken, denetim ve gözetimde bulunurken gerekli özeni göstermeli şantiye şefinden işçisine işini iyi yapan kaynaklar ile çalışmalıdır. Aksi halde bu sebepten kaynaklanan neticelerden de sorumluluğu doğacaktır.

Müteahhitlerin deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa ettikleri binaların depreme dayanıklı olmasını sağlamaları, bu doğrultuda gerekli teknik ve yasal gereklilikleri yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu kapsamda müteahhitler; düşük kalitede inşaat malzemelerinin kullanılması, kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması, etriye demirinin eksik kullanılması, beton kalitesinin düşük olması, yıkanmamış deniz kumu kullanılması, kolonların gereğinden fazla kısa olması yahut ucuz işçilik gibi sebeplerden meydana gelecek tüm hasarlardan sorumlu olacaktır.

Müteahhit gereken özeni göstererek binayı mevzuata uygun inşa etmiş buna karşın deprem sonrası bina hasar görmüş veya yıkılmışsa müteahhit meydana gelen neticeden yükümlülüklerini yerine getirdiği oranda kurtulacaktır. Fakat müteahhitin gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir şekilde kendi kusuru ile başka bir kimsenin ölümüne neden olması durumunda “Taksirle Ölüme Neden Olma” , yaralanmasına sebebiyet vermesi durumunda ise "Taksirle Yaralama" suçu ile yargılanması söz konusu olacaktır. Belirten suçlar Türk Ceza Kanunu 85. Ve 89. Maddelerinde yer almaktadır.

TCK Madde 85
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

TCK Madde 89 (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

"İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmasının, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları, a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, b) Hareketin iradiliği, c) Neticenin iradi olmaması, d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi, şeklinde belirtilmiştir. Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza ... arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur. Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür. Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir. Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir."

12.Ceza Dairesi 2020/332 E. , 2020/2497 K. Sayılı kararında ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurguladığı üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar belirtilmiştir. Burada her somut olay kendi içinde değerlendirilecektir. Ceza sorumluluğunun tespit edilmesinde failin hangi manevi unsur türü ile hareket ettiğinin kesin olarak belirlenebilmesi gerekir. İlliyet bağı kurulmuş ise ve neticenin öngörülüp öngörülememesine göre taksir mi bilinçli taksir mi tespiti yapılacaktır. Müteahhitin taksirden sorumlu olabilmesi için, neticeyi öngörememesi gerekir ve bu öngörememe durumu tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik, kurallara uymamasından kaynaklanmaktadır.Bilinçli taksirde ise müteahhitin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde söz konusu olacaktır. Müteahhit olursa olsun mantığı ile binanın depremde yıkılacağını öngörmüş buna karşın yıkılırsa yıkılsın anlayışı ile inşaatı ciddi kusurla yaptı ise bu durumda neticeden olası kastla sorumluluğu gündeme gelebilecektir.

Müteahhitlerin deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa ettikleri binaların depreme dayanıklı olmasını sağlamaları, doğru malzemelerin seçilmesi ve doğru yapım tekniklerinin kullanılması önemlidir. Yıkımdan hemen sonra savcılık tarafından resen seçilecek bilirkişiler eliyle numunelerin toplanması gerekir. Aksi halde enkaz kaldırıldıktan sonra müteahhit veya sorumlular delil yetersizliğini, kolonların ve betonun güçlü olduğunu, enkaz kaldırıldığı için lehe delil toplayamadıklarını ileri sürebileceklerdir.

Görüleceği üzere her olay kendi içinde değerlendirilecektir. Deprem sonrası yıkılan binada taksirle ölüme veya yaralamaya neden olma suçları bakımından müteahhittin cezai sorumluluğuna gidebilmek mümkün olacaktır. Bu sebeple uzman kişilerden yardım almak faydalı olacaktır.